Editör Notu: Yazının birinci bölümü için tıklayınız.
II.BÖLÜM
Fetihten Sonraki Dönem Osmanlı-Venedik İlişkileri
Osmanlılar Rumeli’ye geçtikleri zaman, Anadolu aşağı yukarı bir ada ablukası altında bulunuyordu. Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi Venedik veya Cenova’nın, Karadeniz’deki belli başlı limanlar ise başta Cenevizler[1] olmak üzere yabancıların kontrolünde bulunuyordu. Bu durum yapılan savaşlarda Osmanlı’yı daima çift cepheli muharebeye zorlamış, donanmanın yokluğu nedeniyle Anadolu kıyıları sık sık talan edilmişti. Bunlara ilave olarak, 1309 yılında Rodos’a yerleşmiş olan Saint Jean Şövalyeleri, özellikle Müslüman deniz ulaştırması için ciddi bir tehdit teşkil ediyordu.[2] Bu durumun önüne geçilmesi, ancak deniz kuvvetlerinin güçlendirilmesi ile mümkündü.
Osmanlı’nın bir deniz gücü olmaya yönelmesini hızlandıran sebeplerinden biri de İstanbul’un fethiydi. Fetihten sonra, ticareti tamamen Venedik ve Cenova’nın kontrolünde olan İstanbul Osmanlılar’a miras kaldı. Gelişen durum Venedik adına, Karadeniz, Adalar Denizi ve uzun vadede Doğu Akdeniz’deki ticaret yollarına erişiminin kısıtlanması riskini doğurmuştu. Venedik’in hedefi; Osmanlı ile ticaretini kesintisiz olarak sürdürmekle birlikte Doğu Akdeniz’deki ticaret tekelini elinde bulundurmaya devam etmek ve bunun için de Osmanlı’nın denizlere açılmasını engellemekti. Öte yandan Osmanlı açısından güçlü Venedik donanmasının Adalar Denizi’ndeki varlığı, İstanbul’un savunulması ve Çanakkale Boğazı ve yaklaşma suları üzerindeki adaların kontrolü açısından bu denizde var olunması gerekliliğini ortaya koymuştu.
Bu yüzyılda Venedik ve Cenova gibi iki köklü denizci devletin, Osmanlı denizciliği üzerinde teknoloji ve yetişmiş personel takviyesi bakımından önemli etkileri oldu. Cenova’nın Orhan Bey’in saltanatının ilk dönemlerinden itibaren Osmanlı ile dostane ilişkiler içinde bulunmasına karşın Venedik’in zaman zaman düşmanca tavırlar sergilemesi, Osmanlı’nın bu iki devletin birbirine rakip olması kartını da kullanarak Cenova’yı kendi yanına çekmesini sağlamıştı. Nitekim 1416 yılındaki Osmanlı-Venedik Savaşı’nda Osmanlı’nın yanında savaşan ücretli denizcilerin çoğunu başta Cenevizler olmak üzere diğer Latinler teşkil etmişti. Buna karşılık tersane, seyir ilmi ve gemi inşa teknolojisinin geliştirilmesinde ise Venedik etkisi ön plandaydı.[3] Ayrıca Venedik’i yıkmak ve bu devletin Osmanlı’dan aldığı ticari imtiyazları kendi lehine çevirmek isteyen Floransa cumhuriyeti, Venedik aleyhinde casusluk yapıyor ve Osmanlı’ya silah ve cephane satıyordu. Sonuç olarak Osmanlı donaması oldukça hızlı bir şekilde gelişmiş, hatta 1470 Eğriboz Seferi’nde Venedik donamasından daha üstün kifayette ve daha iyi bir organizasyonla harp alanına çıkmıştı.[4]
İstanbul’un Fethinden Sonra Venedik’in Durumu
Venedik, 15.yy’ın ilk yarısında İtalyan karasında yayılma politikası gütmeye başladı. Böylece denizlerde mücadeleye devam ederken aynı zamanda karada da üstün bir devlet olmak istiyordu. 1423’ten 1457’ye kadar doç olan Francesco Foscari bu fetih siyasetinin temsilcisiydi. Venedik bu uğurda özellikle Milano Dukalığı ile mücadele etti. Milano ise, II.Murat’ın saltanatından beri Osmanlı’ya elçiler göndererek Venedik’e karşı yardım ve destek alıyordu. İstanbul’un fethinin İtalya’da uyandırdığı dehşet, Papa’yı Venedik ile Milano arasında devam eden mücadeleyi derhal sonlandırmaya itti. 1454 yılında, iki devlet arasında sonuçları Venedik lehine gerçekleşen Lodi Barışı yapıldı.
Doç Francesco Foscari (1423-57)[5]
Venedik, Osmanlı ile kaçınılmaz olan çarpışmayı geciktirmek ve devletin idamesini gerekli kılan ticareti sürdürmek için -eski İstanbul balyosunun idam edilmesine rağmen- 14 Nisan 1454’te Osmanlı ile bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya göre; iki tarafın tebaaları birbirlerinin kara ve denizlerinde serbestçe dolaşabilecek, ticaret gemileri karşılıklı himaye görecek, Venedik eskisi gibi İstanbul’da bir balyos bulundurabilecek ve Venedik gemileri İstanbul Limanı’nda sattıkları mallar için %2 vergi ödeyecekti.[6] Böylelikle Venedik’e kısmen elverişli koşullarda ticaret imkânı tanınmış oldu. Ancak öte yandan yeni durum Venedik için Bizans döneminde sahip olduğu ayrıcalıkların birçoğuna veda etme anlamına geliyordu.
1454-1462 Yılları Arasındaki Olaylar
Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra Batı’nın bir Haçlı Seferiyle İstanbul üzerine geleceği ihtimalini dikkate almaktaydı. Bu nedenle savunma hattını Adalar Denizi’nden itibaren kurmak istedi. Donanmanın Adalar Denizi’ne yönlendirilmesinin bir de tali bir amacı vardı. Bu da Bizans’ın çöküşü ile Adalar Denizi’ndeki faaliyetlerini artıran İspanyol, Sicilyalı ve İtalyan deniz haydutlarının önünün kesilmesi idi. Bu haydutlar denizlerdeki faaliyetlerinin yanı sıra Anadolu kıyılarına da baskın yapıyor ve hatta halkı esir ederek köle pazarlarında satıyordu. Doğal olarak Fatih’ten bu duruma katlanması beklenemezdi.[7]
Osmanlı’nın Adalar Denizi’nde Varlık Göstermesi
Osmanlı’nın Adalar Denizi’ndeki hedeflerini elde etmek maksadıyla 1455 yılında 25 büyük, 50 orta boy kadırga ile irili ufaklı gemilerden oluşan toplam 180 parçalık donanma Şarapdar Hamza kumandasında Adalar Denizi’ne gönderildi.[8] Donanma ile önce Midilli önlerinde boy gösterildi. Burada ada yönetimi ile yapılan görüşmeler sonucu prens Domenico’nun ödediği haraç 3000’den 4000’e yükseltilmek suretiyle Midilli senyörü olarak devam etmesinde karar kılındı. Müteakiben donanma Sakız’a yöneldi. Osmanlı kaptanı Sakızlılar’ın borcu olan 40.000 altının ödenmesini istediyse de Sakızlılar bu borcu tanımadı. Bunun üzerine Şarapdar Hamza Sakız’da daha fazla oyalanmadan doğrudan Rodos önlerine gittiyse de emrindeki kuvvetlerle iyi tahkim edilmiş kaleye taarruz etmeye cesaret edemedi. Bunun yerine Rodos’a ait bazı adaları yağmaladıktan sonra tekrar Sakız’a uğrayarak Gelibolu’ya geri döndü. Sonuç olarak iki aylık seferden eli boş dönen Hamza kaptanlıktan azledildi.
1455 sonbaharında donanma bu kez Yunus’un komutasında Adalar Denizi’ne açıldı. Hedef Rodos ve Kiklat Adaları başındaki Venedikli dukanın haraca bağlanması idi. Donanma Midilli kuzeyinde kuvvetli bir fırtınaya tutularak dağıldı. Yunus kalan gemileri toparlayarak İtalyanların şap kaynağı olan Yeni Foça’yı ele geçirdi. Daha sonra Midilli tekrar tehdit edilerek alınan haraç miktarı 10.000 altına yükseltildi. Ancak neticede istenen hedefleri elde edemeyen Yunus, sefer dönüşünde idam ettirildi ve donanmanın başına İsmail kaptan tayin edildi (1456).
Midilli’nin Osmanlı tarafından tamamen ele geçirilmesi riskine karşı Cenevizler adaya bir harp gemisi ile asker ve silah gönderdi. Ayrıca Midillililer Haçlı desteği sağlamak için Papa’ya başvurdular. Bu sırada Venedik, yönetim boşluğu baş gösteren İmroz (Gökçeada) ve Limni Adaları’nı işgale hazırlanmaktaydı.
Sırbistan Seferleri
Adalar Denizi’nde mücadelenin sürdüğü dönemde, Fatih aynı zamanda Balkanlardaki Osmanlı egemenliği uğruna mücadele ediyordu. Bu doğrultuda Sırbistan Despotluğu’na 1454 ve 1455 yıllarında iki ayrı sefer düzenledi. Sırbistan topraklarında kalıcı olabilmek için Belgrad’ın Macaristan’dan alınması gerektiğine karar veren Fatih, 1456 yılında 80.000 askerden müteşekkil ordusuyla sefere çıktı. Bu ordu ile önce Saros Körfezi’nin kuzey kıyıları ve Enez ele geçirildi. Bu harekât, Adalar Denizi’nden 10 kadırga ile desteklendi. Müteakiben ordu Belgrad’a yöneldi. Bu sırada 200 parça gemiden oluşan ince donanma Karadeniz’den Tuna’ya girdi ve Belgrad’a doğru ilerleyerek kara ordusunu destekledi. İstanbul’un kuşatmasında olduğu gibi gemilerin bir kısmını kara üzerinden yürütülerek Sava nehrine indirildi. Böylece Belgrad Kalesi her yönden ateş altına alınmış oldu. Kuşatma devam ederken gelen 60.000 kişilik Macar ordusu, Tuna nehrinde beş saat süren muharebede galip gelerek Belgrad Kalesi önünde Osmanlı Ordusu ile harbe girdi. Bu muharebenin Türkler aleyhine gelişmesi üzerine Fatih geri çekilmek zorunda kaldı.[9] İlerleyen dönemde 1458 yılında despot Brankoviç’in ölümüyle Sırbistan yeniden Macarlar ile Osmanlılar arasında bir mücadele konusu haline gelecek, nihayet 1459’da düzenlenen sefer ile Sırbistan tamamen ilhak edilecekti.
Adalar Denizi’nde Papalık Donanması ile Mücadele
Fatih, 1456 yılındaki Sırbistan seferindeki başarısızlığın etkisini azaltmak için Adalar Denizi’ndeki Hristiyan kolonilerine taarruz edilmesine karar verdi. Donanmanın çıktığı seferde sırasıyla İmroz ve Limni Adaları ele geçirildi. Bu harekât, İstanbul’un güvenliğinin sağlanması bakımından stratejik bir başarıydı. Donanmanın bu başarısı Papalık’ta büyük bir etki yarattı.
O dönemde Roma’da bulunan Rum asıllı İsidore, Papa’ya Türkler’in donanması ve ordusu hakkında şu bilgileri vermişti:
“Fatih’in donanması irili ufaklı 230 gemiden oluşmakta, ordusu 30.000 sipahi ve ondan fazla yaya askerini içermektedir. Devletin büyük mali kaynakları mevcuttur. Güney İtalya’da bir Osmanlı istilası mümkündür. “
Osmanlı Donanmasının Adalar Denizi’ndeki harekâtına karşılık kısa sürede hazırlanan Haçlı Donanması, Adalar Denizi’ni yeniden Hristiyan kontrolüne almak maksadıyla; 30 kadırga, 2 büyük kalyon, 1000 denizci ve 500 asker ile 1456 yılı Ağustos ayında Napoli’den hareket etti. Haçlı kuvvetinin bir sonraki aşamadaki hedefi ise karada Macaristan’la birleşip Türkleri İstanbul’dan tamamen çıkarmaktı.
Daha önce Osmanlı’ya haraç ödeyen Limni ve Midilli Adaları, Papalık Donanması’nın Midilli’ye varmasından güç bularak itaatten çıktılar. Papalık kuvvetleri Limni’yi anlaşma ile, Taşoz’u ise savaşarak ele geçirdi. 1456 yazında Karadeniz’e çıkan Osmanlı Donanması’ndaki savaşçı askerler, adet olduğu üzere sonbaharda tatile girip donanmayı terk etmişti. Haliyle Osmanlı donanması, Haçlı birliklerine karşı varlık gösteremedi.
Haçlı donanmasının harekâtına karşılık 1457 baharında 150 gemiden oluşan kuvvetli bir Osmanlı Donanması teşkil edilerek Gelibolu Kumandanı İsmail komutasında Midilli’ye gönderildi. 10 gün süren kuşatma sonucu Midilli’nin Molybos hisarı ele geçirilemedi. Osmanlı kuvvetleri adayı yağmalayarak Ağustos ayında Gelibolu’ya geri döndü. Bu süreçte Haçlı donanması, Osmanlı kuvvetleri ile doğrudan bir muharebeye girmekten çekinerek Sakız’a çekilmişti. Haçlı donanmasının etkisizliğinin farkına varan Midilli ve Sakız ada yönetimleri haraçlarını vererek yeniden Osmanlı itaatine girdiler.
Papa Calixtus’un ölümü üzerine Rodos’ta üslenen Haçlı Donanması, Adalar Denizi’nin kuzeyinde ele geçirilen adaların başına birer vicar atayarak 1458 yazında İtalya’ya geri döndü. Venedik ve Katalanlar bu adaların kendilerine teslimini talep ettiyse de Papa bunu reddetti. O yılın sonbaharında Osmanlı donanmasının başına getirilen Zağanos Paşa, Taşoz ve Semadirek’i ele geçirdi. Mora despotu Demetrios ile Fatih arasında yapılan bir anlaşmaya ile İmroz ve Limni Adaları, yılık 3000 altın ödemek koşuluyla kendisine verildi.[10]
Mora Yarımadası’nın Ele Geçirilmesi
Dağlık coğrafyası nedeniyle karadan erişimi zor olan Mora, Adriyatik ve Adalar Denizi’ne yapılacak bir harekât için ileri üs konumunda olduğu için, hem Osmanlı hem de Venedik için jeostratejik öneme sahipti. 1458 yılına doğru Mora despotlarından Demetrios Osmanlı, Thomas ise Venedik himayesini sağlayarak birbirleriyle mücadeleye giriştiler. Fatih, 1458 ve 1460 yıllarında yapılan seferlerle Mora’yı işgal etti. Ancak Venedikliler, denizden desteklenen ve sarp mevkilere inşa edilmiş olan Nauplia, Modon ve Koron Kaleleri’nde tutunmayı başardı.[11]
Karadeniz’deki Faaliyetler
1454 yılında Fatih donanmasını Karadeniz’e gönderdi. Kırım Hanı I.Hacı Giray ile buluşan Osmanlı kuvvetleri, Karadeniz’deki Ceneviz kolonilerinin merkezi olan Kefe’ye ortak bir harekat düzenledi. Harekatın sonunda mağlup olan Cenevizler, ticari faaliyetlerini sürdürebilmek için Osmanlılar’a ve Kırım Hanı’na haraç ödemeyi kabul ettiler.
Sadrazam Mahmud Paşa komutasındaki Osmanlı donanması, bu kez Karadeniz’in Anadolu kıyılarını ele geçirmek maksadıyla 1459 yılında ileri harekete geçerek Amasra’yı Cenevizler’den aldı. 1461 yılında yaklaşık 100 kadırgadan oluşan donanma ile Sinop bölgesi Candaroğulları’ndan, aynı yıl içinde kara ve denizden kuşatılan Trabzon da Rum İmparatorluğu’ndan alınarak Osmanlı hakimiyetine girdi. Trabzon kuşatması denizden 150 kadırga ile desteklendi.[12]
Karadeniz’in Anadolu kıyılarının fethi tamamlandıktan sonra sıra kuzey kıyılarına geldi. Kırım’da baş gösteren yönetim mücadelesi sırasında kuvvetli bir donanma ile hareket eden Gedik Ahmet Paşa başta Kefe olmak üzere bazı önemli mevkileri Cenevizler’den aldı. Kırım’ın fethi ile Karadeniz’deki ticaret yolları Osmanlıların eline geçti.[13]
Eflak Seferi
1456 yılında Eflak Voyvodalığına atanan III.Vlad Drakul, Trabzon seferi devam ederken Macarlar ile anlaşarak Osmanlı topraklarına akınlar düzenledi. Bunun üzerine kendisini voyvodalıktan azletmek üzere 1461 yılında Osmanlı tarafından kuvvet gönderildi. Ancak Vlad kendisine karşı gönderilen Osmanlı birliğini Tuna Nehri kenarında bir gece baskınıyla öldürttü. Daha sonra da Macar Kralı ile iş birliği yaparak Tuna nehri üzerindeki Osmanlı kalelerine saldırdı. Bunun üzerine Osmanlı kuvvetleri 150 parça gemi ve 150.000 asker ile 1462 yılında Eflak üzerine yürüdü. Seferin sonunda Vlad’ın kardeşi Radul, Eflak voyvodalığına getirildi. Yeniden vergiye bağlanan Eflak bu tarihten itibaren imtiyazlı bir eyalet haline geldi.[14]
Midilli’nin Alınması
Fatih, 1458-61 yılları arasındaki Mora, Trabzon ve Eflak seferleri sonrasında İstanbul’a döndü. 1462 yılının Eylül ayında Veziriazam Mahmud Paşa komutasında yaklaşık 200 gemiden oluşan kuvvetli bir donanma ve donanmayı destekleyen kara birliği ile Midilli Adası’na çıkarma yapılarak ada ele geçirildi. Adanın Bizans hanedanına mensup hakimi Niccolo Gattilusio idam ettirildi. Fatih, kuşatmandan sonra şehri teslim almak üzere adaya geçerek 4 gün burada kaldı. Midilli kuşatması, Sakız Adası’nda bulunan 29 kadırgalık Venedik donanması tarafından gözlemledi.
1454-63 Döneminin Değerlendirmesi
Fatih, İstanbul’un fethinden sonra şehrin emniyetini sağlamak ve deniz ticaretinde söz sahibi olabilmek için donanma teşkiline ağırlık verdi. Gelibolu Tersanesi’nden sonra Haliç Tersanesinin kurulması ve Kadırga Üssü tesisi, Fatih’in denizdeki emellerinin en büyük göstergelerinden biridir.[15] Kısa süre içinde donama ile Adalar Denizi ve Karadeniz’de faaliyet gösterilmeye başlandı. Hatta kara ordusu ile çıkılan seferler, çoğu zaman donanma ile desteklendi. İmparatorluk toprakları batıya doğru genişledikçe mevcut donanmanın faaliyet alanı da genişledi. Fatih’in izlediği denizcilik siyaseti Venedik ile bir savaşı kaçınılmaz kılıyordu. Venedik ise bu savaşı olabildiğince geciktirmek için Osmanlı’yı aleyhinde kışkırtacak her türlü hareketten kaçınıyordu.[16] Örneğin, Papa II.Pius tarafından Osmanlı’nın Avrupa’daki varlığına son vermek üzere 1459 yılında toplanan Mantua Konferansı’nın bir sonuç alınamadan dağılmasından, toplantıda çekimser hareket eden Venedik sorumlu tutulmuştu.[17] Öte yandan Avrupa ile gelişen ticaretin büyük yararlarını gören Fatih de Venedik’e karşı keskin bir politika gütmedi. Venedik’i ticarette serbest bırakarak, vergi almakla yetindi. Bu denge durumu, devletler arasında devam eden mücadeleye rağmen, iki tarafın da faydasına olan ticari faaliyetlerin kesintiye uğramadan devam etmesini sağladı.
1463 Yılı Osmanlı Haritası[18]
Ancak; 1454’ten 1463’e kadar olan dönemde Osmanlı’nın Sırbistan’ı fethi, Mora’yı istila etmesi, Karadeniz kıyılarını ele geçirmesi, Eflak ve Bosna’yı alması, Arnavutluk’taki faaliyetleri, Adalar Denizi’ni tamamen ele geçirmek üzere giriştiği gayretler ve Adriyatik kıyılarına yerleşmeye başlaması o zamana kadar karşılıklı ekonomik çıkarlar üzerine inşa edilen ilişkilerin sona erdiğini, hatta Venedik ve İtalya için artık ciddi bir beka sorunu ortaya çıktığını gösterdi. Son olarak 1463 yılında Mora’daki Aragon bölgesinin yerli Rumlar tarafından Osmanlı’ya teslim edilmesi ile Venedik Osmanlı’ya karşı saldırıya geçti ve Korint kıstağını tutarak yarımadayı ele geçirdi.[19] Aynı vakitlerde harekete geçen Macar birlikleri ise 16 Aralık 1463 tarihinde, Bosna krallığının geleneksel taht merkezi olan Yayça’yı zapt etti. Venedik donanması ise Çanakkale önlerine gelerek boğazı kapattı. Böylece 16 yıl sürecek savaş dönemi başladı.
1463-1479 Osmanlı-Venedik Savaşları
İttifaklar
İstanbul’un fethinden bir yıl sonra Resenburg’da toplanan Alman İmparatorluk Meclisi’nde İmparator III.Friedrich ve Napoli karlı V.Alfonso Türkeri Avrupa ve İstanbul’dan atmak maksadıyla bir koalisyon kurulmasına ön ayak olmuşlardı. Bu maksatla, aralarında olası bir çatışmayı engellemek üzere tüm Hristiyan devletler arasında 5 yıllık mütareke yapılması kararlaştırıldı. 1457 yılında Papa III.Calixtus, bu koalisyona Akkoyunlu Devleti ve Gürcistan Krallığı’nı dahil etmek için müzakereler yaptı. III.Calixtus’tan sonra Papalık makamına gelen II.Pius ise bir Haçlı Birliği oluşturmak üzere 1459 yılında Mantua’da geniş katılımlı bir konferans düzenledi. O dönemde Avrupa devletleri arasındaki çıkar çatışmaları nedeniyle ciddi bir karara varılmadan konferans dağıldı. 1463 yılında Bosna’nın ilhak edilmesi ve Mora’daki Aragon’un elden çıkması, Avrupa’nın en kudretli devletleri olan Venedik ve Macaristan’ı Osmanlı’ya karşı birleştirdi.[20]
Venedik ve Macaristan ortak düşmanları olan Osmanlı’yı iki cepheli savaşa sürüklemek üzere ittifak girişimlerine başladılar. Müttefikler, 1443 yılından bu yana Arnavutluk kuzeyinde isyan halinde bulunan İskender Bey’i de kışkırttılar. Ayrıca Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan ile Venedik arasında sürekli elçi trafiği gerçekleşti. Nihayetinde Venedik, Macaristan, Almanya, Lehistan, Napoli, Kastilya, Aragon ve Akkoyunlu devletleri Osmanlı karşısında birleşti. Karamanoğulları Beyliği de Akkoyunlu Devleti’ne destek verdi.
Osmanlı’ya Karşı Kurulan İttifak
Müttefikler arasında yapılan anlaşmaya göre Venedik; Mora, Epir ve Teselya’yı; İskender Bey Arnavutluk ve Makedonya’yı; Macaristan Sırbistan, Bosna, güney Romanya ve Bulgaristan’ı alacak ve merkezi İstanbul olacak şekilde Trakya’da Bizans İmparatorluğu’nu kuracaktı. Uzun Hasan ise, Osmanlı’yı Anadolu’dan çıkararak Balkanlar’a atma emelindeydi. Sonuç olarak Osmanlı’ya herhangi bir yaşam hakkı tanınmıyordu. Öte yandan Fatih, bütün Avrupa’ya yayılmış olan casusluk ve haber alma teşkilatı sayesinde olan bitenin farkındaydı. Fatih’in en fazla çekindiği iki husustan biri Bizans’ın yeniden teşkil edilmesiydi. Çünkü bu projede hem Avrupa devletleri, hem de Akkoyunlu Devleti tamamen hemfikirdi. Fatih’in çekindiği diğer husus ise, aynı anda Anadolu ve Rumeli cephelerinde savaşma zorunluluğu idi.[21] Avrupa devletleri arasındaki çıkar çatışmalarına en ince detaylarına kadar hakim olan Fatih’in askeri ve siyasi dehası sayesinde, 16 yıl boyunca kara ve denizlerde süren savaşlarda Osmanlı; savunma, taarruz ve mütareke kartlarını doğru zamanlarda ve doğru devletlere karşı kullanarak haçlı koalisyonunu alt etmeyi başardı.
Savaşların Başlangıcında Yaşanan Gelişmeler
Fatih Adalar Denizi’nde bulunan Venedik donanmasına karşı, 1463-64 kışında Çanakkale Boğazı’nın her iki yakasına Kilidü’l-Bahr ve Kale-i Sultaniyye adlarında iki güçlü kale yaptırarak İstanbul’un emniyetini sağladı. Diğer yandan İstanbul’da Kadırga Limanı’nda yeni bir tersane kurdurarak donamayı daha da güçlendirdi. Harbin başlamasıyla elden çıkan toprakları geri almak üzere Mahmud Paşa komutasında güçlü bir ordu Mora’ya gönderilerek yarımada geri alındı. Fatih, 1464 baharında Bosna’ya girerek Yayça’yı kuşatmasına rağmen başarılı olamadı. Ancak, veziriazam Mahmud Paşa idaresindeki kuvvetler, Fatih’in istanbul’a dönüşünden sonra Macar kralını Bosna’dan çıkarmayı başardı. Böylece Osmanlılar, savaşın başlangıç yıllarında koalisyonun ilk hamlelerini başarıyla savuşturmuş oldu.
Fatih, 1466 yılında müttefiklerle dayanışma içinde olan İskender Bey’i engellemek için Arnavutluk’a bir sefer düzenlendi. İskender Bey, bu seferde kuzeydeki dağlık araziye sığındı. Bölgeyi kontrol altına almak isteyen Fatih, İlbasan Kalesi’ni inşa ettirdi. Bu kalenin daha sonra İskender Bey tarafından kuşatılması üzerine 1467 yılında bölgeye ikinci sefer düzenledi.
Daha sonra Orta Anadolu’daki faaliyetlere ağırlık vermek üzere Macaristan ve Venedik barış müzakereleriyle oyalandı ve 1468 yılında doğuya düzenlenen seferle Karamanoğulları Osmanlı topraklarına katıldı. Ancak; savaşçı Türkmen kabileleri Uzun Hasan’ın himayesinde savaşmaya devam ettiler.
Eğriboz Adası’nın Fethi
1469 yılında Eğriboz’da üslenmiş olan Venedik donanması, Adalar Denizi’ne açılarak Rumeli sahillerini vurdu ve Midilli Adası’nı kuşattı. Adada Türk askeri tarafından korunan kasaba haricindeki diğer yerleşim yerleri işgal edildi. Bunun üzerine Fatih, Bosna seferini tehir edip Midilli’yi kurtarmak için Mahmut Paşa’yı görevlendirdi. 12 gün içinde hazırlanan 110 parça gemi ile harekete geçildi. Donanma Çanakkale Boğazı’ndan çıkar çıkmaz Bozcaada önlerinde karakol yapan dört Venedik gemisinden ikisini ele geçirdi. Diğer iki gemi ise kaçarak Osmanlı donanmasının Bozcaada’ya geldiğini bildirdi. Durumun kendileri açısından iyi olmayacağını değerlendiren Venedikliler, Türklerin gelmesinden sekiz saat önce apar topar Midilli’yi terk ederek Eğriboz’a geri döndüler. Midilli’nin yanı sıra İmroz, Taşoz ve Semadirek adaları ile Atina’da faaliyet gösteren Venedik birlikleri de benzer şekilde başarı sağlayamadı. Bu itibarla harbe devam etmek istemeyen Venedikliler Limni ve İmroz adalarının vergi karşılığında kendilerine bırakılması şartı ile sulha razı olduklarını bildirdiler. Fatih elçilere “Benimle müsalaha akdetmek isterseniz gidiniz daha iyi düşününüz.” diyerek bu teklifi reddetti.[22] Bunun üzerine Amiral Nicolas Canale kumandasındaki donanma Enez (Aynos) sahillerini vurdu ve şehri yağmaladı. Kadı ve katip ile birlikte 2000 müslüman şehirden alınarak Eğriboz’a götürüldü. Bu arada Limni ve İmroz Adaları ile Yeni Foça da işgal edildi.[23] Müteakiben, Venedik donanması Mora’daki Vostitza Kalesi’ni zapt ederek gelecek seferler için üs elde etmiş oldu.
Bu sırada Osmanlı Donanması Karadeniz’de Cenevizlere karşı bir harekat ile meşguldü. Bu cüretkar saldırı, Fatih’in düşmana misilleme amacıyla büyük bir darbe indirme kararı almasına neden oldu. Bu saldırının hedefi olarak ise Eğriboz (Negroponte) seçildi.[24] Yapılacak seferin Rodos üzerine olacağı ifşa edilerek şaşırtma yapıldı. 1470 yılında Mahmud Paşa komutasında 100 kadırga ve 200 küçük savaş ve nakliye gemisi ile Adalar Denizi’ne çıkıldı. Ancak donanma Rodos yerine Eğriboz’a yöneldi. Rota üzerindeki Limni ve Şıra Adaları alındıktan sonra, Eğriboz denizden kuşatıldı. Fatih de 70-100 bin kişilik ordu ile Teselya üzerinden Eğriboz’un karşı kıyılarına kadar geldi. Daha önce istenildiğinde kaldırılabilen bir köprü ile karaya bağlanan adanın köprüsü yıkılmıştı. Bu nedenle Fatih’in emriyle 3 gün 3 gece süren mesai sonucu 200 nakliye gemisi borda bordaya getirilerek 5 km’lik bir köprü kuruldu.[25] Bu suretle adaya yaya ve atlı askerler ile toplar nakledildi. Bütün tertibat hazır olduğunda deniz tarafında bir noktanın açık kaldığı (donanmanın geldiği taraf) fark edildi. Kale önünden donanmayı geçirmek tehlikeli olduğundan gemiler daha evvel İstanbul ve Belgrad kuşatmalarında olduğu gibi kara üzerinden yürütülerek karşı yakaya indirildi.[26] Gemilerin nakli tamamlanıp hücum tertibatı kurulduktan sonra kale toplarla dövülerek muhasara başladı. Enez’e hücum etmiş olan Amiral Canale, Eğriboz’un muhasara edilmesi üzerine önce Loredano kumandasında 10 gemi göndermişse de bunlar savaşa cesaret edemedi.
Bundan sonra Canale, bizzat 80 gemilik donanmasıyla Eğriboz önlerine gelip muhasarayı yarmak üzere gemilerden kurulmuş olan köprüye hücum etti, ancak başarısız oldu. 200 nakliye gemisinden oluşan köprüyü aşamayan Venedik kaptanı, limana girerek orada bulunan Türk gemilerinin üzerine hücum etti. Limanda yapılan savaşı Türkler kazandı. Venedikliler, birçok gemi ve mühimmatın yanı sıra tecrübeli kaptanlarını da bu muharebede kaybettiler. Osmanlının kaybı ise yaklaşık 30 kadırga idi. Venedik donanmasının uğradığı bozguna rağmen kaledekiler müdafaaya devam etti. Nihayet 21 güne yakın bir muhasaradan sonra 12 Temmuz Perşembe sabahı ada bütünüyle Osmanlı hâkimiyeti altına alınmış oldu.
Bu olay köklü donanmasının vurucu unsurları ve teşkilatıyla dünyada lider konumda olan Venedik’in, Fatih’in 20 yıl içerisinde oluşturduğu donanmaya mağlup olmasıydı. Eğriboz’un düşüşü, Avrupa’da İstanbul ve Trabzon’un düşüşü kadar büyük bir tesir oluşturdu.[27] Venedik’in İtalya’daki rakiplerinden Napoli Kralı Ferdinand, Fatih’in Eğriboz’u fethine oldukça içerlemişti. Hatta bu yüzden Osmanlılara karşı artık Venedik’in yanında saf tutacağını bildirdi.[28]
Akdeniz Kıyılarındaki Gelişmeler ve Otlukbeli Savaşı
Karamanoğlu Kasım Bey Eğriboz seferi sırasında Ankara’ya kadar bir dizi yağma eylemine girişmişti. Osmanlı yönetimi bunu takip eden iki yılda bu eylemlere karşılık verdi. Karada Niğde’ye kadar olan yerler ele geçirildi. Ayrıca Alanya alınarak Karamanoğulları’nı güneyden sıkıştırmaya başladı. Bunun üzerine Karamanoğulları Uzun Hasan’dan destek istedi. 1471 yılı içerisinde Akkoyunlu devleti ile Venedik arasında yoğun bir elçi trafiği gerçekleşti. Venedik’in Uzun Hasan’dan beklentisi, Osmanlı’yı yenilgiye uğratıp Akdeniz sahillerine kale inşa etmesini engellemek ve Karadeniz’in ticaret gemilerine açılması idi. Ayrıca Midilli, Eğriboz, Mora ve Argos’un da iadesini istiyorlardı. Buna karşılık Venedik, gemilerle Karamanoğulları sahillerine silahlı birlikler çıkararak Akkoyunlu birliklerine denizden destek sağlayacaktı.[29] Yapılan bu ittifak ile savaşın ağrılığı doğu cephesine kaymış oldu.
1472 yılı baharında Uzun Hasan ve Karamanoğulları’na ait birlikler Tokat’ı yağmalayarak Konya’ya kadar geldi, ancak Beyşehir’de Osmanlı kuvvetlerine mağlup oldular. Bu sırada Venedik, Uzun Hasan’a gemilerle 2 kalyon ile 6 büyük havan topu, 600 arkebüz, çeşitli tüfekler ve 200 piyade gönderdi. Ancak İçel sahillerine kadar getirilen bu malzemeler, Silifke ve çevresinin Osmanlı topraklarına katılmış olması nedeniyle, karaya çıkarılamadığı için, geri götürülmek durumunda kalındı.
Öte yandan 1472 yılının yazında Amiral Moceniga komutasındaki 87 kadırgadan oluşan Venedik donanması, İzmir’den Antalya’ya kadar olan tüm Türk limanlarını vurarak büyük hasar verdi. Bu donanma, 1473 baharında Karamanoğlu Kasım Bey ile birleşerek Gorgios, Sıgın ve Silifke Kaleleri’nin alınmasına yardımcı oldu. Uzun Hasan da güneye inerek bu kuvvetlerle birleşmek istiyordu, ancak Rumeli akıncılarını Erzincan’a gönderen Fatih, Uzun Hasan’ın önünü keserek bu birleşmeyi engelledi.
1472 yılında meydana gelen olaylardan sonra doğu cephesinin tehlikeye girdiğini gören Fatih, Uzun Hasan sorununu kesin sonuçlu bir meydan muharebesi ile çözmeye karar verdi. Uzun Hasan ise ana üssünden uzaklaşmış olan Osmanlı ordusu ile yıpratma savaşına girme niyetindeydi. Ertesi sene Fatih, bütün güç unsurlarını seferber ederek yaklaşık 100 bin kişilik bir ordu ile Uzun Hasan’ın üzerine yürüdü ve 1473 Ağustos’unda Otlukbeli mevkiinde mutlak bir galibiyet elde etti. Bu zafer ile Fatih, en tehlikeli bunalımı bertaraf etmiş oldu. Ayrıca Venedik’in Kıbrıs’tan Akkoyunlular’a vereceği yardımın sebebi ortadan kaldırılmış oldu. Uzun Hasan, Karahisar Kalesi’ni Osmanlı’ya terk etti ve bir daha Osmanlı topraklarına saldırmamayı taahhüt ederek barış antlaşması yaptı. Ertesi yıl Gedik Ahmet Paşa Torosları ve Akdeniz kıyılarını işgal ederek Karaman’ın fethini tamamladı.[30] Fatih, 1478 yılında Uzun Hasan’ın ölümünden sonra Trabzon civarındaki fetihleri de tamamlayarak Fırat’ın doğu yakasında koşulsuz bir Osmanlı hakimiyeti kurmuş oldu.
Arnavutluk ve Venedik Cephelerindeki Gelişmeler
Orta Anadolu sorununu çözümleyerek Toros dağlarına kadar ilerleyen Fatih, Venedik ile olan mücadeleyi daha sıkı ele aldı. Osmanlılar, 1474’te müttefiklere iki koldan saldırıya geçti. Mihaloğlu Ali Bey, kışın Macar arazisini tahrip etmeyi amaçlayan bir akın tertip etti. Öte taraftan Rumeli valisi, Arnavutluk’un en büyük kalesi İşkodra’yı bir buçuk aya yakın bir süre kuşatma altında tuttu. Yapılan bu akınlara Macar kralı, Fatih’in bölgedeki Osmanlı egemenliğini kuvvetlendirmek için Tuna üzerinde yaptırdığı Böğürdelen kalesini alarak cevap verdi (1476). Fatih’in Boğdan seferiyle meşgul olmasından istifade eden kral, ordusunu Semendire’ye doğru ilerletti. Bunun üzerine Fatih, askerlerinin yorgunluğuna aldırış etmeden kış ortasında Semendire önlerine yetişip Macar tehlikesini savuşturmayı başardı. Süleyman Paşa, güneyde Venedik’e ait İnebahtı (Lepanto) Kalesi’ni kuşatsa da, denizden ikmal edilen kent Osmanlı hücumlarına dayandı (1477).
Bu tarihlerde sınır boylarında hüküm süren akıncı birlikleri, Venedik topraklarına yönelik giriştikleri yağma seferleriyle bu devletin savaşı devam ettirme iradesine önemli darbeler indirdiler. Evrenosoğlu Ahmed Bey, Arnavutluk’ta Akçahisar (Kruya) Kalesi’ni kuşatırken, Bosna beyi İskender Paşa, emrindeki birlikler ile Kuzey İtalya topraklarına girdi. Osmanlı akıncıları, Venedik önlerine kadar gelerek kenti çevreleyen bereketli ovayı altüst ettiler. Turahanoğlu Ömer Bey, 1478-79’da Mora’da Venediklilere ait olan yerleşimlere akınlar düzenledi. Fatih, 1478 baharında bizzat çıktığı Arnavutluk seferinde, Akçahisar’ı teslim almasına karşın oldukça iyi tahkim edilmiş olan İşkodra’yı almayı başaramadı. [31]
“Türklerin Aksu dedikleri Isonzo’ya gelince 15 bin akıncı bu suyu atladı. Diğer 15 bini ırmağın berisindeki ülkede kaldı. Çok sarp olan ve yayaların bile geçemediği yerlerden akıncılar, atlarını kayalardan ve yarlardan atlatarak geçiyorlardı. Venedik Ovası’nı yakan bu korkunç akın, Venedik devletini savaşta saf dışı bırakan ve sulh istemeye mecbur eden başlıca askeri hareketlerden biri oldu. 1479 yazında yapılan bu akın, Türk tarihinin en büyük akın hareketlerinden biridir.” (Yılmaz ÖZTUNA)
Savaşın Sonu
Osmanlılar ve Venediklileri on altı senedir yorucu ve tüketici bir çatışma haline mahkûm eden harp, 25 Ocak 1479 tarihinde akdedilen bir antlaşmayla resmen sonlandırıldı. Venedik hükümeti, Akçahisar, Limni ve Eğriboz Adaları ve Mora’daki Manya bölgesiyle birlikte, Fatih’in çekilmesinden sonra Evrenosoğlu Ahmed Bey tarafından abluka altında tutulan İşkodra’yı Osmanlı güçlerine terk etmeyi kabul etti. Fatih, bunun karşılığında savaş süresince Arnavutluk, Dalmaçya ve Mora’da ele geçirdiği diğer yerleri iade etti. Venedik Senatosu, aynı zamanda Osmanlı hazinesine senelik 10.000 altın haraç ödemeyi taahhüt etti. Venedik tacirleri, Osmanlı sularında serbestçe ticaret yapabileceklerdi. Modon, Koron ve İnebahtı gibi belli başlı kaleler hala Venediklilerin elindeydi; ama Fatih, bu devlete karşı yürüttüğü mücadeleler sonunda Adalar Denizi’nde mutlak bir hâkimiyet kurmayı başarmıştı.
“16 yıl süren savaşların sonunda Fatih, Avrupa’daki ününü pekiştirmek için Venedik’ten kendi portresini yapacak bir ressam ve profilini madalyalara işleyecek bir heykeltıraş istedi. Bunun üzerine 1479 yılında dönemin en ünlü ressamı olan Gentile Bellini Venedik’ten İstanbul’a gönderildi. İki yıl boyunca Osmanlı sarayında yaşayan Bellini bu dönemde sayısız esere imza attı. Bellini’nin eserleri İstanbul’dan İsfahan ve Tebriz’e kadar uzanan bir bölgede minyatür ressamları ve yerel sanatçılar üzerinde büyük etki bıraktı. Böylece Fatih’in ününü artırma arzusu kendi koyduğu hedefi de aşmış oldu. Bellini’nin resmettiği Fatih’in portresi bugün bile kitap kapaklarından posterlere, banknotlardan pullara kadar her yerde karşımıza çıkmaya devam etmektedir.” [32]
Fatih Sultan Mehmed’in Gentile Bellini tarafından resmedilen portresi [33]
Rodos ve Pulya (Otranto) Seferleri
Akdeniz’in en büyük denizci devletini barışa zorlayan Fatih, artık Osmanlı donanmasına iki büyük hedef gösterdi: Akdeniz’in kapısı olan Rodos ve iç koşulları o zaman için istilaya elverişli görünen İtalya.
Rodos Seferi
Fatih, Aralık 1479 ayında Mesih Paşa’yı donanma ile keşif maksatlı olarak Rodos’a gönderdi. Filo, keşiften sonra Fenike Limanı’na girerek ilkbaharda gelecek olan Osmanlı donanmasını bekledi. 160 gemiden oluşan donanma 1480 Nisan ayında İstanbul’dan hareket etti ve Fenike’den kara askerlerini alarak Rodos’a geldi. Bu harekat için Anadolu’nun güneyindeki limanların kullanılması lojistik desteğin sağlanması açısından oldukça uygundu. Kuşatmada Mesih Paşa genel bir hücum emri ile yağmaya izin verdi. Bu esnada iki Napoli gemisi Rodos’a yardımcı kuvvet getirdi. Aynı zamanda Papa’nın yardım edeceği vaadi ile şövalyelere moral verdi. Mesih Paşa’nın yağma emrini geri alması ve Napoli’den gelen desteğe mâni olamaması sonucunda kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı. Bu neticenin sebeplerinden biri de aslen bir kara askeri olan Mesih Paşa’nın denizcilik konularına hakim olmamasıdır. Bu sefer ile, etrafındaki alanın deniz kontrolü sağlanmaksızın Rodos gibi müstahkem bir adanın ele geçirilemeyeceği anlaşılmıştır. [34]
Pulya Seferi
Arnavutluk sahillerinin önemli bir kısmının Osmanlı eline geçmesi ve Venedik ile anlaşma sağlanması, Osmanlı’nın denizlerdeki ilerlemesini cesaretlendirdi.[35] Böylece Fatih, uzun süreden beri planladığı (tahmin edilen) İtalya seferine başladı. Fatih’in bu planın gerçekleştirmesine neden olan hususlardan biri de Napoli Krallığının Eğriboz’un fethinden bu yana Arnavutluk’taki isyancılar ve Rodos şövalyelerine yardım etmesi idi. Ayrıca içinde bulunulan dönemde İtalyan devletleri arasındaki çıkar çatışmaları, daha öncesinde akdedilen Osmanlı’ya karşı ittifak kurma anlaşmalarını geri planda bırakmıştı. İtalya’daki Osmanlı casusları ise Pulya’yı işaret ederek, bu bölgenin zahmetsizce ele geçirilebileceğini ifade eden raporlar gönderiyorlardı. “Amma şol Pulye memleketinun balı çok arusı azdur.”
İtalya harekatına hazırlık kapsamında Gedik Ahmet Paşa, emrindeki 29 harp gemisi ile Zanta, Kefalonya ve Ayamavri Adalarını ele geçirdi. Bu harekattan sonra 26 Temmuz 1480 tarihinde Gedik Ahmet Paşa 100-132 parça gemi ile Avlonya Limanı’ndan Pulya’ya doğru harekete geçti. Hava şartlarının uygun olmaması nedeniyle planlı olan Brindisi yerine günydeki Otranto’ya çıkarma yapıldı. Bu çıkarmada 18 bin asker, 1000 at ve kara topları sahile nakledilerek Otranto çok kısa bir sürede fethedildi.[36] Otranto’nun en büyük kilisesi olan Aziz Petrus hakimiyet simgesi olarak camiye çevrildi.
“Caydırıcılığın yanında Mayıs ve Ağustos aylarında birbirinden çok uzaktaki iki farklı yere çıkarma harekatı yapma kabiliyetindeki iki filo ve bu filoların taşıma kapasitesi, Osmanlı deniz gücünün Akdeniz’deki tartışmasız üstünlüğünün en somut kanıtıdır. Osmanlılar da Kartacalılar gibi İtalya’yı güneyden kuzeye ele geçirme planı yapmıştır ki, bu coğrafyayı dikkate alan stratejik ve isabetli bir plandır.” (Nejat TARAKÇI)
Gedik Ahmet Paşa, kısa sürede Otranto’yu tahkim ederek kuvvetli bir kale inşa etti.[37] Ahmet Paşa, müteakip dönemdeki fetihler için Otranto’yu bir üs olarak kullanmak istiyor, birliklerin yiyecek ikmalini de bölge halkından karşılamayı planlıyordu. Ancak, halkın büyük kısmı şehri terk etti. Sonuçta Osmanlılar, kuvvetlerin çok büyük bir kısmını İtalya’dan Arnavutluk’a çekerek şehirde, deniz yoluyla sürekli ikmal edilebilecek büyüklükte bir birlik bıraktı. Bu sırada Fatih’in ölümü üzerine 19 Mayıs 1481 tarihinde tahta geçen II.Bayezid, Gedik Ahmet Paşa’yı geri çağırdı. Ahmet Paşa Otranto’da 8000 kişilik bir kuvvet ile Hayreddin Paşa’yı bıraktı. Gelişen bu durum üzerine Napoli Krallığı ve Macar İmparatorluğu, İspanyol Aragon Krallığı’nın da desteğini alarak 13 ay sonra Otranto’yu geri aldı. Napoli kralı, Osmanlı’nın bir daha İtalya’ya çıkarma yapmama taahhüdü karşılığında II.Bayezid ile anlaşmaya vardı. Bu anlaşma ile Hayreddin Paşa’nın götüremediği toplar ile Türk ve Müslüman esirler Osmanlı’ya gönderilecek ve Osmanlı donanmasına barışçı olmak kaydıyla Adriyatik Denizi’nde dolaşma hakkı tanınacaktı. Böylelikle Osmanlı deniz gücünün en kuvvetli olduğu bir dönemde;
- Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de hakimiyet kurulması,
- Papalığın kontrol altına alınarak Haçlı ittifaklarının önüne geçilmesi ve
- Fetihlerin Orta Avrupa’ya taşınması[38]
gibi tarihi fırsatlar kaçırılmış oldu.
“Otranto harekâtı işaret edilmeye değer bir tarihtir. Zira, batı istikametinde yapılmış ilk deniz taarruzudur. 11 Ağustos’ta Otranto zapt olundu. 22 bin kişilik nüfusundan 12 bin kişi öldürüldü. Bu hususta bir yazar şöyle diyor: Türklerin Pulya’yı zapt etmeye niyetleri yoktu. Onlar burasını tahrip etmekten ve geçişlerinin bir hatırası olarak isimlerinin doğurduğu korku ile ahaliyi daima sindirmekten başka bir şey istemiyorlardı.” (Janau BLANCHARD, Şerefli Kadırgalar Devrinde Türk Bahriyesi)
Editör Notu: Yazının üçüncü bölümü için tıklayınız.
Kaynaklar ve Notlar
[1] Cenova devletinin halkı Ceneviz veya Cenovalı olarak adlandırılmaktadır. “Cenevizliler” tabiri doğru bir kullanım değildir. (İtalya halkına İtalyan veya İtalyalı denirken İtalyanlı denmemesi gibi, Cenova halkına da Cenevizli )
[2] TARAKÇI, Nejat, Deniz Gücünün Osmanlı Tarihi Üzerindeki Etkileri.
[3] BOSTAN, İdris, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, 2006
[4] BÜYÜKTUĞRUL, Afif, Osmanlı Deniz Harp Tarihi ve Cumhuriyet Donanması, Cilt-1
[5] http://www.lamalcontenta.com/index.php/it/foscari/94-archivio/foscari/219-francesco-foscari-di-nicolo-doge
[6] BÜYÜKTUĞRUL, A.g.e.
[7] TARAKÇI, A.g.e.
[8] İNALCIK Halil, Fatih ve Ege Denizi, Türk Denizcilik Tarihi
[9] ÖZKAN Aytaç, Fatih Sultan Mehmed Büyük Kartal
[10] İNALCIK Halil, Fatih ve Ege Denizi, Türk Denizcilik Tarihi
[11] İNALCIK Halil, Devlet-i’Aliyye Cilt-I, 2009
[12] BOSTAN, A.g.e.
[13] BOSTAN, A.g.e.
[14] SARĞIN Yasemin, Başlangıcından 1606’ya kadar Osmanlı Devleti ile Eflak ve Boğdan Voyvodalıkları Arasındaki̇ İlişkiler, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, 2013
[15] ÖZTUNA Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi Cilt-III, 1977
[16] İNALCIK Halil, Rönesans Avrupası, 2011
[17] TANSEL Selahattin, Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faaliyetleri, 1953
[18] http://paradoxfan.com/forum/index.php?topic=14609.0
[19] İNALCIK Halil, Devlet-i’Aliyye Cilt-I, 2009
[20] ÖZTUNA Yılmaz, “Haçlı Koalisyonu ve Fatih Sultan Mehmet”, Türk Tarihinden Yapraklar, 1969
[21] ÖZTUNA, A.g.e.
[22] BÜYÜKTUĞRUL, A.g.e.
[23] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi
[24] İNALCIK Halil, Osmanlılar ve Haçlılar, 2014
[25] ÖZTUNA Yılmaz, Osmanlı Devleti Tarihi-1 Siyasi Tarih, 2011
[26] DÖNMEZ Etem, Konstantinopolis Kuşatması Haricinde Sultan II.Mehmet’in Karadan Gemi Yürütme Tekniğini Kullandığı Seferler, Pamukkale Üniversitesi
[27] ÖZTUNA Yılmaz, Osmanlı Devleti Tarihi-1 Siyasi Tarih, 2011
[28] DÖNMEZ, A.g.e.
[29] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi
[30] İNALCIK Halil, Devlet-i’Aliyye Cilt-I, 2009
[31] Osmanlı Tarihi (1300-1566), Anadolu Üniversitesi
[32] COVINGTON, A.g.e.
[33] http://de.academic.ru/pictures/dewiki/71/Gentile_Bellini_003.jpg
[34] TARAKÇI, A.g.e.
[35] BOSTAN, A.g.e.
[36] TARAKÇI, A.g.e.
[37] BÜYÜKTUĞRUL, A.g.e.
[38] TARAKÇI, A.g.e.
2 thoughts on “Fatih Döneminde Osmanlı-Venedik İlişkileri (İkinci Bölüm)”