Fatih Döneminde Osmanlı-Venedik İlişkileri (Üçüncü Bölüm)

Editör Notu: 

Yazının birinci bölümü için tıklayınız.

Yazının ikinci bölümü için tıklayınız.

III.BÖLÜM

Sonuç

Kuruluş ve yükselme devrinde Osmanlı‘nın güçlenerek topraklarını genişletmesi, maruz kaldığı tehditleri de artırdı. Osmanlılar Rumeli’ye geçtiğinde Karadeniz’de Cenova, Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de ise Venedik’in kontrolü altındaydı. Bu durum, yapılan savaşlarda Osmanlı’yı çift cepheli muharebeye zorlamış, donanmanın yokluğu nedeniyle Anadolu kıyıları sık sık istila edilmişti. Rodos’taki Saint Jean Şövalyeleri ve Bizans’ın boşluğundan faydalanarak Adalar Denizi’nde faaliyetlerini artıran İspanyol, Sicilyalı ve İtalyan deniz haydutları, zaten kısıtlı olan Müslüman deniz ticaretine tehdit teşkil ediyordu. Öte yandan İstanbul, hala Adalar Denizi’nde etkin olan Venedik donanmasının tehdidi altındaydı. Bu nedenle öncelikle boğaz önü adaları olmak üzere Adalar Denizi’nin tamamında Osmanlı’nın hakimiyet kurma gereksinimi vardı.

12. yüzyıl başlarından itibaren deniz gücünü ivmeli olarak artıran Venedik, özellikle gemi inşa ve seyir teknolojisinde büyük gelişmeler kat etti. Kuzey Afrika, İstanbul ve Levant bölgelerine ticari konvoylar ile düzenli seferler yaparak, Papalığın karşı çıkmasına rağmen Müslümanlar ile ticaretini geliştirdi. Zamanla bu bölgelere yönelik ticareti tamamen kendi tekeline alarak zenginliğini daha da artırdı. Venedik genel olarak ticari faaliyetlere ağırlık vererek, savaştan uzak durma politikası güttü. Bu politikanın sürdürülmesinde birer diplomat gibi hareket eden tüccarların yaptığı arabuluculuğun büyük etkisi oldu. Zamanla gemi inşa sanayiinin yanı sıra cam ve kumaş üretimi gibi ilave endüstri kolları ve kutsal topraklara deniz yoluyla yapılan yolcu taşımacılığı da gelişti. Halkın zenginleşmesinin bir sonucu olarak Venedik, kültür ve sanat alanlarında da ön plana çıkarak Rönesans’ın en büyük destekçilerinden bir oldu.

Sonuç olarak, hem devlet güvenliğinin sağlanması, hem de ticari amaçlar nedeniyle Osmanlı’nın güçlü bir donanma ihtiyacı net bir şekilde ortaya çıktı. Bir çok Osmanlı sultanının aksine Fatih, denizcilik konularına yabancı değildi. 1446-1449 yılları arasında Manisa’daki şehzadelik döneminde Saruca Paşa’nın etkisiyle Adalar Denizi’ndeki Türk korsanların Venedikliler’in elinde bulunan Eğriboz ve Mora kıyılarını vurarak ganimet ve esir almasına rıza gösteriyordu. Şehzadelik döneminde yaşadığı deniz tecrübesinin yanı sıra Manisa sarayında iken İtalyan hümanist Anconalı Ciriaco’dan1 Avrupa tarihi ve Yunan filozoflarının hayatına dair eğitim aldı. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca dilleri ile birlikte Avrupa kültürüne de hakimiyet kazandı. Sahip olduğu entelektüel zekası ve aldığı kaliteli eğitim sayesinde denizciliğin önemini kavrayan Fatih, kendi döneminde her yönüyle donanmayı güçlendirdi. Tahta çıktığı 1451 yılında Osmanlı’da yalnızca 30 kadırga bulunuyorken, bu sayı vefat ettiği 1481 yılında 750’ye (250 harp, 500 nakliye gemisi) ulaşmıştı. Ayrıca Gelibolu tersanesinin kapasitesini artırmış ve İstabul’da yeni tersaneler kurdurmuştu.

Fatih, İstanbul’un fethinden sonraki dönemde Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’e hakim olan Venedik ile kesin sonuçlu silahlı bir mücadeleye girmedi. Öncelikle İstanbul’un güvenliğini sağlamak üzere Adalar Denizi’nde stratejik önemi olan adaları bizzat topraklarına kattı ya da vergiye bağladı. İstanbul’un bekası için önem arz eden söz konusu askeri faaliyetlerin haricinde Venedik’i ticarette serbest bırakarak, sadece vergi almakla yetindi. İçinde bulunulan siyasi durumu çok iyi analiz eden Fatih, iki devlet arasında devam eden askeri mücadeleye rağmen, iki tarafın da faydasına olan ticari faaliyetlerin kesintiye uğramadan devam etmesini sağladı.

Fatih döneminde Osmanlı’nın deniz gücü açısından güçlü ve zayıf olduğu yönler ile karşı karşıya bulunduğu fırsat ve tehditler SWOT analizi ile aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

İç Etmenler

Güçlü Yönler

Zayıf Yönler

– İstikrarlı deniz politikası

– İtalyan kültürü ve siyasetine olan hakimiyet

– Güçlü istihbarat

– Teknolojiden istifade etme

– Kara-deniz harekatının birbirini desteklemesi

– Lojistik kabiliyet ve ileri üsler

– Güçlü kara ordusu

– Yenilikçi yaklaşımlar (Gemilerin karadan yürütülmesi, gemilerin borda bordaya getirilerek köprü yapılması, ince donanma)

-Denizcilik kültürünün zayıf olması

-Osmanlı’ya müttefik bir devlet bulunmaması

-Donanmaya komuta eden paşalardan bir çoğunun denizcilik geçmişinin olmaması

Dış Etmenler

Fırsatlar

Tehditler

– Venedik ve Cenova’nın Akdeniz’deki rekabeti

– Katolikler arasında birlik sağlanamaması

– Venedik ile İtalyan kent devletleri arasındaki siyasi sorunlar

– Venedik’e yönelik Fransız ve İspanyol tehdidi

– Ticari ilişkiler ve kültür alışverişi

– İki cepheli savaş riski

– Venedik donanmasının teknik, eğitim ve tecrübe açısından güçlü olması

– Casusluk faaliyetleri2

Fatih’in deniz gücü açısından SWOT Analizi

 

Osmanlı, fethi takip eden yarım yüzyıl içinde Doğu’da Venedik, Cenova ve genel olarak Latin egemenliğini kaldırdı, hatta bu devletleri kendi amaçlarına hizmet eder konuma getirdi. Osmanlı’nın bu başarısında;

  • İtalyan kent devletlerinin politik, askeri ve ticari dinamiklerinin çok iyi analiz edilmesinin,
  • Deniz ticaret yolları üzerindeki düğüm noktaları ve kıyı ticaret merkezlerinin bir plan dahilinde kontrol altına alınmasının,

Fatih Döneminde Ele Geçirilen Düğüm NoktalarıFatih Döneminde Ele Geçirilen Düğüm Noktaları

  • Denizlerdeki harekatın kara birlikleri, kara harekatının da deniz kuvveti ile desteklenmesinin,
  • Venedik ve Cenova’nın denizcilik teknoloji, teknik ve eğitiminden istifade edilmesinin,
    Güçlü istihbarat ağı ile tehditlerin zamanında ön alınarak engellenmesinin,
  • Kurulan tersaneler ve inşa edilen gemilerin lojistiğinin başarılı bir şekilde sağlanmasının,
  • Denizlerde devam eden mücadeleye rağmen ticari faaliyetlerin aksatılmadan sürdürülmesinin ve
  • Bu ticari ilişkiler sayesinde Avrupa ile İslam Dünyası arasında gerçekleşen bilim ve kültür etkileşiminin büyük payı bulunmaktadır.

Fatih’in döneminde Osmanlı topraklarına katlamayan Doğu Akdeniz’deki düğüm noktaları, Kanuni döneminde alınarak Doğu Akdeniz’de hem ticari hem de askeri alanlarda mutlak bir Osmanlı egemenliği sağlanmış oldu.

Kanuni Döneminde Ele Geçirilen Düğüm NoktalarıKanuni Döneminde Ele Geçirilen Düğüm Noktaları

Doğu Akdeniz’deki ticaretin Osmanlı kontrolüne girmesinin sonuçlarından biri de Avrupalı devletlerin Doğu’nun zenginliklerine ulaşmak için alternatif yollar aramaya başlaması oldu. Bu da coğrafi keşifler için büyük yatırımlar yapılmasını tetikledi. Nihayetinde Portekizliler Afrika’nın güneyinden doğuya, İspanyollar ise batıya seyrederek dünya siyasetine yeni bir yön verecek olan yeni ticari koloniler elde ettiler.

Fatih, gaza faaliyetine hiç ara vermeden otuz sene içinde “Sultanu’l-Berreyn ve Hakanu’l-Bahreyn” (İki denizin ve iki karanın hakimi)3 olmuş, Anadolu ve Rumeli’de dört yüzyıl sarsılmayan Osmanlı İmparatorluğu’nun esas çekirdeğini vücuda getirmişti. (Halil İNALCIK)

Editör Notu: 

Yazının birinci bölümü için tıklayınız.

Yazının ikinci bölümü için tıklayınız.

Kaynaklar ve Notlar

1 Klasik arkeolojinin öncülerinden biri olan Ciriaco; Felsefe, Edebiyat ve Tarih alanlarında uzmandı.

2 İstanbul’un fethinden iki yıl sonra Tersane-I Amire’nin kurulmasında Venedikli ustalardan destek alınmıştı. Bu dönemde tersanede çalışan marangozların birçoğu Venedik-Girit kültürü taşıyan Kandiyalılardı. Galata ve Pera’da yaşayan Venedikliler casusluk faaliyetlerinde bulunarak dönemin İtalya’sına bilgi aktarıyorlardı. Hatta aralarından bazıları casusluk yapmaktan tutuklanmıştı. (http://www.taussmarine.com/seyirdefteri/index.php/istanbulda-venedikli-cenevizli-denizciler/)

3 Rumeli-Anadolu’nun ve Akdeniz-Karadeniz’in hükümdârı

 

1 thought on “Fatih Döneminde Osmanlı-Venedik İlişkileri (Üçüncü Bölüm)”

Leave a Comment